Açıkçası ilk bölümlerde Medal of Honor oynuyor gibi hissettim ve Call of Duty'nin kendini ne zaman göstereceğini bekledim. Bölümler ilerledikçe World at War, o atmosferi yakalamayı başardı. Tabi Medal of Honor'u da severim ama Call of Duty her zaman değişik bir havaya sahip olmuştur.
Almanlar yetmedi sıra Japonlarda
Japonlar tarafından esir alınmış halde bir Japon adasında başlıyoruz. İlk sahnede işkence sırasında bir arkadaşımız öldürülüyor ve sıra bize geldiği anda bizim tarafımızdaki askerler gelip çevredeki Japonları öldürüyor. Elimize bir silah verilmesiyle oradan uzaklaşma amacıyla adanın bir başka köşesine doğru maceraya atılıyoruz. Hikaye sırasında gelenek bozulmuyor ve iki ayrı askerin başından geçenlere onların gözünden tanık oluyoruz. Amerika tarafında Japonlara karşı ve Sovyet tarafında Almanlara karşı savaşıyoruz. Japonlara karşı oynarken umduğumun aksine çok değişik ve etkileyici sahnelerle karşılaştım. Japonların kurduğu tuzaklar ve kullandıkları yöntemler beni yeri geldikçe fazlasıyla zorlamaya yetti. Açıkçası oyuna başladığımda gerçekten kötü bir oyunla karşılaştığımı düşündüm ama oynamaya devam ettikçe oyun beni içine çekmeye başladı ve ilk başta edindiğim kötü izlenimi silmeyi başardı. Bölümlerdeki çeşitliliğin çok fazla olduğunu belirtmem gerekir. Kendimi çok değişik bölümleri oynarken buldum ve oynarken her bölümün farklı bir havası ve oynanışı olduğunu fark ettim. Atmosfer de başta beni etkilemeyi başaramadı ama o da bölümler ilerledikçe öyle bir değişiklik gösterdi ki sonunda belki de II. Dünya Savaşı oyunları arasındaki en derin atmosferle karşılaştığımı fark ettirdi. Bazı sahneler çok güzel bir şekilde oyuna yerleştirilmiş. Bilincimiz yanımıza geldiğinde ölü bulduğumuz arkadaşlarımız ya da durduk yere yapılan baskınlarda yaşananlar gerçekten çok iyi düşünülmüş. Tabi atmosferi yerle bir eden durumlar da yok değil. Örneğin yanlışlıkla dipçikle öldürdüğümüz arkadaşımızın yerine yenisi birkaç metre arkadan devam ediyor ve öldürmemiz ardından da kimse bize tepki göstermiyor. Tabi bazı durumlarda tepki alabiliyoruz ama eski Call of Duty'lerde bir arkadaşımızı öldürmemiz durumunda son kayıt noktasına geri sarıyordu ve o sırada ekranda "Sen bir hainsin!" yazısı çıkıyordu.
Oyuna başlarken karşılaştığımız sahnede arkadaşımız işkence görüyor
Bunların ötesinde ara sıra karşıma çıkan görünmez duvarlar ise bütün planlarımızı yıkmaya yetiyor. Yanda duran mitralyöze bir görünmez duvar yüzünden geçememe ya da siper almak için bir yere koşarken çat diye karşıma görünmez duvar çıkması fazlasıyla sinirimi bozmaya yetti ama oyunun akıcılığına kaptırdıkça bu hataları önemsemez oldum. Çevresel unsurlar ise fazlasıyla gerçekçi olmuş örneğin Japonya çevresinde geçen görevlerde çeşitli tapınaklar ya da Japonların yer altına kurduğu pusular ve Rus olarak oynadığımız bölümlerde çevrede votka şişeleri görmemiz, görevler için bazı yerleri bombalarken oraların parçalandığını izlemek ayrı bir keyif haline geldi. Japonya'da daha çok yeşilliklerin arasında dolaşırken Avrupa üzerinde geçen bölümlerde kasvetli ve ağır bir hava ile karşılaşıyoruz. Japonların deli gibi üzerimize süngüyle koşmaları ya da alman kurtlarının boynumuzu parçalamak için üzerimize koşması bazen aşırı derecede ürpertebiliyor. En zor seviyede oynarken iki alman kurdu yüzünden aynı yeri beş altı defa tekrarladım. Köpekler üzerimize atladığında çok kısıtlı bir zaman aralığında "v" tuşuna basarsak kurdu





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder